Üye Olacağım  |  Şifremi Unuttum  |  Aktiv. Emailim Gelmedi Email : Şifre :
Türk Halk Şiiri Ve Şairleri... Türk Halk Şiiri Ve Şairleri...

*** Türk Halk Şiiri Ve Şairleri ***

Halksiir.com Anasayfa | Forum Anasayfa | Kategori Dökümü | Kurallar | Chat | Tavsiye Et | İletişim

*** Şiir Bölümü Ve Şair Sayfaları ***


Forumda Kelime Ara :
Forum Diz :
Forum Hızlı Menu :
Forum >> GENEL BÖLÜM >> Yörelerimizden Tanıtımlar...

Konu Okunuyor
Moderatör yok Bu kategorideki ziy.sayısı1 kişi aktif Bu konuya cevap vereceğim Bu kategoride yeni konu açacağım
27 Ocak 2009 Salı Okunma :Bugün 5 Toplam 10985 Konuyu Takip Listeme ekle Bu konuya cevap vereceğim
admin (SA)
Konu-126 : %30
Mesaj-5 : %9
admin
İSTANBUL
Erkek Yaş:52
Yazar
Teşekkür Et İçeriğe puan ver Üyeye mesaj gönder Konuyu arkadaşına öner Üyenin tüm kayıtları

Konu Okunuyor Develi Tarihi... Kayseri İli Develi İlçesi... Toplam Puan:0
0 kişi oyladı Ort.()
#27Alt

Develi Tarihi...


İLK ÇAĞLAR (M.Ö. 2500-2000)

Develi’de ilk çağlar hakkında geniş bir bilgimiz yoktur. Ancak son zamanlarda yapılan kazılarda çıkarılan eserler bize ilk çağ kültürü hakkında ışık tutmaktadır. 1947 yılında Tahsin ÖZGÜÇ başkanlığındaki bir heyet tarafından Ankara Üniversitesi adına kazılar yapıldı. Fıraktın’a (Gümüşören) 2 km, mesafedeki höyükte yapılan sondajlarda İç Anadolu’da «Bakır Çağı» eski bronz devri kültürüne ait nakışlanmış bir çok kaplar bulunmuştur. Yapılan bu kazılar ve sondajlar neticesinde Kızılırmak Kavsinde ve bilhassa Fıraktın’da siyah astar üzerine beyaz boyalı kaplar bulunması, Orta Anadolu’nun bu devirde Güney Anadolu ile olan kültür münasebetlerini incelemektedir. Buluntular gösteriyor ki Develi’nin Bakır Çağı’nda önemli bir iskan ve yerleşme yeridir.

HİTİTLER DÖNEMİ

M.Ö. 2. Asırda Orta Anadolu’da bilhassa Kızılırmak bölgesinde yerleşen Hititler, M.Ö. VII. Asra kadar nüfuslarını korumuşlardır. Eski Hitit devleti 1.Tuthalya tarafından ele geçen vesikalardan anlaşılmaktadır.

1.Labarna’nın krallığı zamanında devlet sağlam bir teşkilatla hudutlarını genişletmiştir. Bu zamanda kendisine Hattuşaş’ı merkez yapmıştır. 1.Hattusilis, Hitit devleti içindeki asayişi sağladıktan sonra Önasya Devletlerini sınırları içine katmayı düşündü. Bu düşünce ile Ceraplus(Kargamış), Urşu(Urfa) gibi Güney Anadolu şehirlerini zapt ettiği ve Halep üzerine sefer yaptığı bilinmektedir. Halep seferi başarısızlıkla sonuçlanınca 1.Mursilis tekrar Halep üzerine sefer yapmak istiyordu. Bu sırada Halep krallığında 2. Hammurabi bulunuyordu. Halep krallığı üzerine yürüyen 1. Mursilis krallığı ortadan kaldırınca Babil yolu da kendisine açılmış oluyordu. Labarna’dan Mursilis’e kadar olan o zamanda Hitit devleti büyük bir gelişme göstererek Kuzey Suriye’yi hakimiyetleri altına almışlardı. Bu sırada Hattuşaş’ta başgösteren karışıklıklar neticesinde 1. Mursilis öldürülmüştü. Mutavalli zamanında Amurru(Suriye) krallığı hititlere karşı olan vergi borcunu ödememesi ve Mısırlılar tarafına geçmesi Mısırlılarla Hititlerin arasının açılmasına sebep olmuştur. Mutavalli’den sonra kral olan 3.Hattusilis devrinde (M.Ö.1287-1244) Hitit devleti en parlak devrini yaşamıştır.

Suppililuliuma zamanından itibaren fetihlerin meyveleri bu devirde toplanmıştır. Bundan dolayıdır ki 3.Hattusilis devrine Hitit tarihinin altın çağı denilmiştir. Hattusilis daha çok güneye önem vermiştir. Gayesi güneyin ticaret yolunu ellerinde tutmak istemesidir. Fıraktın, İmamkulu, Taşçı, abideleri gerekse bu bölgelerdeki iskan yerlerinin bolluğu Develi’nin Hititler devrinde önemli bir yerleşme merkezi olduğunu doğrulamaktadır. Bu bölgede bir çok hitit yazıları bulunmuş ve okunmuştur. Bittel Fıraktın ile Gezbel arasındaki kaya anıtlarının bolluğundan bahsederken, Tahsin ÖZGÜÇ de Taşçı, Çukuryurt, Ayşepınar köyleri arasında 5 iskan yerine rastlanmıştır. 50-75 m. Çaplı olan bu küçük köyler 2-3 yapı katlarını ihtiva etmektedirler. Fıraktın kaya abidelerinin tabanında M.Ö. üç bine tarihlenen çanak-çömlekler toplanmıştır.

Hititler maden işletmesine önem vermişlerdi. Bilhassa 3. Hattusilis (1280 M.Ö.) kendisine kıymetli madenlerden gönderilmesini istiyen Fravun’a verdiği cevapta henüz madenlerin hazır olmadığını çıkarıldığı zaman gönderileceğini, şimdilik demirden kabzası bir kılıç göndereceğini bildirmişti.

FİRİKLER DÖNEMİ

M.Ö. 1200 yıllarında Yeni Hitit krallığı yıkıldıktan sonra Anadolu’da genel bir hakimiyet ancak Frikler tarafından kurulmuştur. Frikyalılar sınırlarını Kızılırmak, Konya dolayları ve Menderesin yukarı yatağına kadar olan kısmını içine alan bir devlet kurmuşlardı. Kendilerine hükümet merkezi olarak Gordion’u seçmişlerdi. Daha sonraları da Kappadokya’nın da büyük bir kısmını hakimiyetleri altına alarak hudutlarını genişletmişlerdir. Frikyalılar zamanında Kızılırmak ve özellikle Fıraktın bölgesi önemini korumuştur. Bu bölgedeki araştırma ve kazılarda Frikyalılara ait çeşitli eserler bulunmuştur. Fraktın höyüğünün ikinci katında frikyalılar devrine ait bina kalıplarına rastlanmıştır. Bu binalarda kerpiç ve hatıl kalıntılarına tesadüf edilmiş, binanın üst kısmı ise yangın geçirmiştir. Doğuda Önasya’nın idaresi altına alan Asurlar batıda ise Frik krallığını tanımamakta olan Lidyalılar M.Ö. 8. Asırda Frikyalılar için büyük tehlike arz ediyordu. Frikyalılar hakimiyetine ne Asurlular ne de Lidyalılar son verdiler. Kuzeyden gelen Kimmerilerin ihtilalarına karşı koymak isteyen Frik kralı Midas mâğlup olunca üzüntüsünden kendi canına kıydı.

ROMA DÖNEMİ

Develi büyük Kappadokya toprakları içinde önemli bir yer tutmuştur. O devirde bu bölgeye Gabdonya denilmekteydi. Ziraat ve sulama işlerinin de çok muntazam ve teşkilatlı olduğu anlaşılmaktadır. Sultan Sazlığı bataklığı ortalarında o devre ait olduğu sanılan yol ve kanallar hala görülmektedir. Gerek Elbizden Gereme’ye gerekse İlipınar’dan Reşadiye’ye kadar olan alanda bir çok harabelere rastlamak mümkündür. Fraktın höyüğünde yapılan sondajlarda Roma devrini temsil eden kültürün üç safhalı olduğu tespit edilmiştir. Bunlardan birinci safhada; köşeleri kesme, temel ve duvarları tuğla boyundaki düzenli taşlarla örülen monimental bir bina temsil edilmektedir. Bina çevrede görülen evler gibi tamamen taştandır. Höyüğün bu devride bir şehir olduğu görüşünde bir inşa edilmiş bu harabenin üstü ise aynı çağın mezarlığı olarak kullanılş-mıştır. Mezarlar sanduka biçiminde iki üç kesme taştan yapılmıştır. Bizanslılar zamanında ise bölge önem ve değerini korumaya devam etmiştir. Bilhassa hristiyanlığın ilk yayılma yıllarında önemini daha da arttırmıştı. Seyyah Ö.M. Rinner’in bildirdiğine göre cicero Develi Ovasında ordugah kurarak Kappadokya Develi’nin eski Tyna bir kısmı ise Sbitra Nora harabeleri üzerinde kurulduğunu yazarlar.

SELÇUKLULAR DÖNEMİ

Bizans zamanında da bölge önemini korumaya devam etmiştir. Özellikle Hıristiyanlığın ilk yayılma yıllarında önemini daha da arttırmıştır. Romalılardan sonra Bizanslılar Hıristiyanlığı yaymak için geldikleri, Erciyes’in güney eteklerindeki Gereme’yi dini bir merkez haline getirmişlerdir. Bu döneme ait Gereme’de şehir kalıntıları, Panagia Kilisesi, Çanlı Kilise, hamam, saray ve birçok yapı kalıntısına rastlanmaktadır.

Bizans İmparatorluğu sınırları içinde bulunan Anadolu toprakları, daha hicretin ilk asrından beri İslam orduları için zengin ve cazip bir ülke olmuştur. Bu sebepten dolayı İslam orduları Anadolu’ya birçok sefer düzenlemişlerdir. İslam ordularının bu seferler esnasında takip ettikleri üç yol vardı. Bu yollardan biri Kayseri’den geçmekteydi.

M.S.805-806’da Bizans İmparatoru Nikapheros’un yıllık vergi ve harçlarını vermemesi üzerine bizzat Harun Reşid büyük bir ordu ile Kayseri ve çevresini zapt etmiştir. Yüz altmış sene kadar Abbasilere bağlı kalan Kayseri ve civarı, 968 tarihinde Bizans İmparatoru Fokos tarafından tekrar Bizans topraklarına katılmıştır.

Bizans kralı II. Basileıos döneminde (1021) Van’ın Vaspurakan denilen bölgesinden sürülen Ermeniler Develi (Gabadonia) ve çevresine yerleştirilmişlerdir. Kayseri ve çevresinin Türk hâkimiyetine geçmesi Selçuklular zamanında Türklerin büyük gruplar halinde Anadolu’ya girmesinin ilk zamanlarına rastlar. Selçuklu Devletinin kurulmasından itibaren Türkmenler daimi bir akış halinde Anadolu’ya girmişler ve kendileri için henüz yeni olan bu ülkenin doğu ve orta kısımlarına doğru yayılmaya başlamışlardır. Nitekim 1064 yılında Antalya çevresini ele geçiren Türkmenler Kayseri’ye kadar gelmişlerdir. Anadolu’nun kuzey bölgelerinde, Emir Sabuk’un komutasında hareketine devam eden Selçuklu birlikleri, Bizans kumandanları Atom ve Ebu Sehl’in yönetiminde bulunan Sivas üzerine 1051 tarihinde yürümüşlerdir. Bizanslı yöneticiler şehirden kaçarak Develi’ye gelmişlerdir. Daha sonra Orta Anadolu’ya yayılan Türkler, 1067 de Kızılırmak vadisini takiple Kayseri’yi fethetmişlerdir. 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’nun kapıları Türklere tamamen açılmış ve Sultan Alparslan ölümünden kısa bir süre önce, meşhur Selçuklu emirlerini Anadolu’ya göndererek Anadolu’nun fethedilmesini emretmiştir. Bu emirlerden Danişmend Ahmet Gazi’ye (1071–1105) Tokat, Amasya, Sivas, Kayseri, Zamantı, Develi ve çevresini fethetme görevi verilmiştir.1079 tarihinde Selçuklu ordusundan kaçan Bizans İmparatoru I. Alexios da Develi Kalesi’ne sığınmak zorunda kalmıştır. Oğuz boylarından Develioğulları aşireti de Malazgirt zaferinden sonra Danişmentliler’le birlikte gelerek bugünkü Yukarı Develi’ye yerleşmişlerdir.1107–1110 yılları arasında hükümdarsız kalan Anadolu Selçukluları Haçlılar ile Bizanslıların saldırıları sonucu Orta Anadolu’ya çekilmişlerdir. Bu dönemde Ermeniler, Türk köy ve şehirlerine saldırmaya başlamışlardır. 1155 tarihinde Ermeni orduları Develi’ye gelerek burayı yağmalamışlardır. Ermenilerin bu saldırıları Halep-Kayseri arasındaki kervan yolunun emniyetini tehlikeye sokmuştur. Gıyasettin Keyhüsrev 1209’da Ermenilerin üzerine yürüyerek Ermeni kralı II. Leon’u esir almış ve Ermenilerle barış imzalamıştır.1220 yılında Selçuklu tahtına geçen II. Alaaddin Keykubat, 1225 yılında tekrar Kilikya Ermeni Krallığı üzerine sefer düzenlemiştir. Halep ticaret yolunu denetim altına almak için düzenlenen bu sefer esnasında orduların bir kısmı Develi üzerinden gönderilmiştir.

Alaaddin Keykubat döneminde doğuda beliren Moğol tehlikesi, alınan bütün tedbirlere rağmen durdurulamamış ve II. Keyhüsrev’in saltanatı zamanında 1243 yılında Moğollarla yapılan savaş sonucunda Selçuklular yenilmiştir. Bu yenilgiden sonra Anadolu da bir buhran dönemi yaşanmaya başlamıştır. Özellikle II. İzzeddin Keykavus (1246-1262) ile kardeşi IV. Rükneddin Kılıçarslan (1256-1257) arasında başlayan taht kavgası bu buhranı daha da arttırmıştır. Moğol hükümdarının gönderdiği bir ordu II. İzzeddin Keykavus’u tahttan uzaklaştırmış ve tek başına saltanata geçen IV. Rükneddin Kılıçarslan Kastamonu, Aksaray ve Develi’nin gelirlerini Moğol hükümdarı adına Tacettin Mutez’e vermiştir Konya’dan ayrılmak isteyen Sultan IV. Rükneddin sarayın kiler sorumlusu vasıtasıyla Develi ve Kayseri subaşısına bir mektup göndermiştir. Develi ve Kayseri subaşısı cevaben kendilerinin hemen Kayseri’ye gelmelerini istemişlerdir. Develi subaşısı Kemaleddin Kaymazoğlu Nüsrettin ve Kayseri subaşısı Samsamuddin, Ürgüp üzerinden gelen Sultanı, Develi’de karşılamışlar ve kendisine biat ederek adına para bastırmışlardır. Sultan IV. Rükneddin Kılıçarslan’ı Kayseri’ye getirerek tahta çıkarmışlardır. Daha sonra IV. Rükneddin Kılıçarslan ile II. İzzeddin Keykavus arasında yapılan savaşta Rükneddin Kılıçarslan yenilmiş ve Develi’den Sis’e doğru giderken Türkmenler tarafından yakalanıp Kayseri’ye götürülmüştür. Rükneddin Kılıçarslan Sultan II. İzzeddin Keykavus tarafından Burgulu Kalesi’ne tutsak edilmiştir. II. İzzeddin Keykavus 1254’te kardeşinin Develi’de para bastırmasının üzerine kardeşini saf dışı bıraktıktan sonra, 1257 yılında Develi’de kendi adına gümüş para bastırmıştır.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1308’de yıkılmasından sonra Anadolu bir dönem Moğol hâkimiyeti altında kalmıştır. Moğollar’ın Umumi valisi sıfatıyla vazife yapan Çobanlı Emir Temurtaş, 1327’de Türkmen beyleri ile yaptığı savaşta başarısızlığa uğramıştır. Aynı zamanda babası Emir Çoban’ın, Ebu Sait Bahadır Han (1316–1355) tarafından öldürüldüğünü haber almasından dolayı, canından endişe duyarak Mısır Memluklu Sultanlığı’na sığınmak üzere Kayseri’den ayrılmıştır. Yerine kayınbiraderi Uygur Türk’ü Emir Eretna’yı (1327-1352) vekil olarak bırakmıştır. Böylece İlhanlılar tarafından Anadolu valisi olarak göreve getirilen Emir Eretna, askeri ve siyasi dehasıyla kendisini Ebu Said Bahadır Han’a kabul ettirmiş ve Ebu Said Bahadır Han’ın ölümünden sonra da bağımsız olarak bölgede hüküm sürmüştür. Yarım yüzyıl Anadolu’nun büyük bir bölümüne, önce Sivas sonra da Kayseri merkez olmak üzere hâkim olan Eratnalılar, Türk milleti tarafından takdir edilerek Türkiye tarihinin Beylikler Döneminde önemli bir devlet olmuştur. Anadolu’daki siyasi kontrolü sağlayan Eretnalılar, elli yıllık hâkimiyetleri süresince Anadolu’nun pek çok şehrinde para bastırmış ve birçok mimari eser vücuda getirmişlerdir. Develi’de (Yukarı Develi) bulunan Şeyh Ümmi Zaviyesi bu döneme ait olan fakat günümüze ulaşamayan eserlerdendir.

Eretna hâkimiyetinin 1365 yılından sonra zayıflaması ve Kadı Burhaneddin’in Eretna hükümdarı Mehmet Bey’i öldürmesiyle (1381) bölgedeki Eretna hâkimiyeti son bulmuştur.

Kayseri, Kadı Burhaneddin yönetimi altına girmeden önce Karamanoğulları'nın valisi Cüneyd’in (1388) yönetimi altındaydı. Kadı Burhaneddin, Kayseri’yi almak için Develi Kalesi hariç çevredeki bütün kaleleri ele geçirmiştir. Kayseri’yi alabilmek için Develi Kalesi’nin alınması gerektiğini iyi bilen Kadı Burhaneddin, Develi Kalesi’ni kuşatmıştır. Bu kuşatma esnasında kardeşi ile giriştiği taht kavgasını kaybeden Dulkadıroğulları beyi Selvi Bey Develi Kalesi'ne kaçmış ve Kadı Burhaneddin’e karşı Cüneyd ile işbirliğine girmiştir. Birkaç gün süren şiddetli savaştan sonra kale alınmış ve Kadı Burhaneddin Develi Kalesi’ni Feridun’a bırakarak Kayseri’ye geçmiştir. Kadı Burhaneddin, bölge üzerindeki hâkimiyetini sağladıktan sonra Develi’deki Türkmenleri Kayseri havalisine iskân ettirmiştir. 1381-1397 yılları Kayseri, Sivas ve Develi Kadı Burhaneddin Ahmet tarafından idare edilmiş ve bu döneme Kadı Burhaneddin dönemi denilmiştir. 1398 yılında Yölük Osman Bey tarafından Sivas Kalesi önünde Kadı Burhaneddin öldürülmüştür. Sivas’ta toplanan devlet yöneticileri Yıldırım Beyazıd’a müracaat ederek ülkelerini Osmanlılara teslim etmişlerdir. Yıldırım Beyazıd’ın Timur’la yaptığı Ankara Savaşı’nı kaybetmesinden sonra Anadolu’daki Türk birliği bozulmuş ve Timur tarafından Anadolu Beyliklerine toprakları geri verilerek, Develi Karamanoğulları’na bırakılmıştır. Bu dönemde Eretna beylerinden Ermenistan’a kaçan ve sonradan birleşen Ertena Beğ bin Mehmet bin Ertena’nın iki oğlu, Esen ile Kadı, Karamanoğulları kontrolündeki topraklarını almak için Ermenilerden oluşan bir orduyla Niğde, Develi ve Kayseri’ye saldırmışlar, bu bölgeyi bir müddet ellerinde tutmalarına rağmen başarısız olmuşlardır. Ayrıca Şikari, Develi Ovası’nda bu orduların büyük bir yağma yaptıklarından da bahsetmektedir. Bir müddet Karamanoğulları yönetimi altında kalan Develi, 1432 yılında Karamanoğlu Nasireddin Mehmed’in Antalya kuşatması esnasında öldürülmesini fırsat bilen Dulkadıroğulları beyi Hasan Bey tarafından ele geçirilmiştir. Daha sonra Karamanoğlu İbrahim Bey 1435’te Dulkadıroğulları beyi Nasireddin Mehmed Bey’i yenerek Develi’yi tekrar ele geçirmiştir.

Osmanlı dönemi

Fatih Sultan Mehmet zamanında Karamanoğulları ortadan kaldırılarak (1474) Develi, Osmanlı Devleti’nin egemenliği altına girmiştir. Fatih’in Develi’yi ele geçirmesine halk isyan etmiş, bu isyan üzerine Fatih Sultan Mehmet, Develi Kalesi’ni yıktırmış, Develioğulları aşiretini de parçalayarak çeşitli illere iskân ettirmiştir. Osmanlılarla iyi ilişkiler içerisinde bulunan Dulkadıroğulları, II. Beyazid dönemine kadar Kayseri ve civarında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hatta öyle ki Osmanlılar tarafından ilk sancak beyi olarak bölgeye, Dulkadıroğulları beyi Şahsuvar Bey atanmıştır. Ankara Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nde bulunan Kuyud-ı Kadime Arşivi’nin 564 numaralı ve 1476 tarihli Karaman Eyaleti’ne ait defterlerde Karaman Eyaleti, Fatih Sultan Mehmet döneminde on bir vilayet ve iki nahiyeye ayrılmıştır. Bu nahiyelerden bir tanesinin Develi olduğu tespit edilmektedir. Osmanlı döneminin başlarında Ürgüp’e bağlı bir nahiye merkezi olarak görünen Develi, 1502 yılında Karahisar-i Develi adıyla anılan bir kazanın kurulması ile bu kazaya bağlanmıştır. Nahiye durumunda olan Develi’de bu dönemde “Kara Bey Mescidi mahallesi” ve “Aylu-gem (Halil) Mescidi adlı iki mahalle bulunmaktadır: Develi Nahiyesi, 1502’de 24 köy, 26 mezra, 1518’de 12 köy ve 30 mezra, 1522’de ise 23 köy 29 mezradan oluşmaktadır. 16.yy başlarında Develi’nin kuzey yamacında bulunan Everek bir köy durumundadır. 1500 yılında köyde hayvancılık yapılmakta olup, köyde sekiz ay çalışan bir değirmen bulunmaktadır. 1502 tarihinde Develi nahiyesinde 21 köy mevcuttur. Bunlardan Kâfir Everek* ve Zile köylerinde gayrimüslimler ikamet ederken, Fenese* ve Müslüman Everek* köylerinde halk karışık olarak iskân edilmiştir. Bu iki köyün ortak özelliği ise 1522 yılına gelindiğinde gayrimüslim halkın bu köylerde ikamet etmemesidir.

Develi, II. Beyazıd ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde de Karaman eyaletine bağlı bir nahiye durumundadır. 1584 yılında Niğde Sancağı’na bağlı bir kaza haline getirilmiştir.

Genel olarak Osmanlı Devleti’nde birlik ve düzenin bozulmasına paralel olarak, 17 ve 18. yy’lerde bölgede ciddi ayaklanmalar yaşanmıştır. Ayaklanan aşiretlerin büyük bir çoğunluğu özellikle Yahyalı civarından güney illerine sürülmüş başka bölgelerde zorunlu iskâna tabi tutulmuştur. Develi, Tanzimat’ı müteakip 1856 yılında bucak merkezi haline getirilmiştir. XIX. yy ortalarında yani 1856–57 yıllarında Kayseri, Karaman Eyaleti’nden ayrılarak Bozok Eyaleti’ne bağlanmıştır. Bunun üzerine Kayseri’ye bağlı olan Develi’de bu tarihte Bozok Eyaleti’ne bağlanmıştır. Yine bu tarihte Kayseri Sancağı; İncesu, Develi, Karahisar-ı Develi, Sarıoğlan, Zamantı ve Köstere olmak üzere altı nahiyeden ibarettir. 1864’te eyaletler kaldırılıp vilayetler kurulunca Develi, Ankara Vilayeti Kayseri Livası’na bağlanmıştır. 1870’te Everek ilçe merkezi haline getiriliyorsa da ismi değiştirilmeyerek Develi olarak adlandırılmıştır.

1894-1895 tarihli Develi Şer’iyye Sicili'ndeki birçok belge “Ankara Vilayet dahilinde Kayseriye Sancağı’na muzaf Develi Kazası ...” şeklinde başlamaktadır. Bu da 1876 tarihinde Develi’nin Kayseri sancağına bağlı bir kaza merkezi haline getirildiğini göstermektedir.

XX. yy’da Develi ve çevresindeki en önemli hadise Ermeni hadisesi ve buna bağlı olarak Haçin olayıdır.

1878 Osmanlı–Rus savaşı sonunda Rusların teşvik ve himayeleri ile kurulan Ermeni cemiyet ve komiteleri Osmanlı Devleti’ni içten yıkmak üzere görevlendirilmişlerdir. Bunların Anadolu’daki merkezlerinden bir tanesi de Develi’dir. Bunun sebebi Develi’nin hem Doğu Anadolu’ya hem de Güney Anadolu’ya yakın bir merkez olmasıdır. Ermeni ihtilal komitelerinden Hınçak ve Taşnak cemiyetleri, ileride Türklerle yapılacak çarpışmalarda kullanmak üzere büyük ihtiyaç duydukları bombaların üretimini Develi’de yapmayı uygun görmüşlerdir.

Birkaç yıllığına Develi Ermenilerinden Amerika’ya bomba tahsiline gönderilen Kevork Elekçıyan, 1913 yılında Everek’e dönmüştür. Everek’te Kevork’un evinde bulunan imalathanede bomba üretimi esnasında Kevork’un yaptığı bir bomba elinde patlamış, bu hadisenin Kayseri’de duyulmasından sonra Ermeni evlerinde arama yapılmış ve birçok bomba ve bomba yapımında kullanılan teçhizat ele geçirilmiştir. Fakat Ermeniler böyle bir aramayı önceden tahmin ettikleri için birçok bombayı evlerinin gizli bölmelerine saklamayı başarmışlardır. Ermeniler Fransızlarla ortak hareket ediyorlardı. Fransız işgal kuvvetlerinin Develi’nin 20 km. kadar yakınına gelerek Zamantı suyunu sınır olarak ilan etmeleri Atatürk’ün dikkatini çekmişti. M. Kemal Paşa, Kılıç Ali Bey’i bu lüzum üzerine Develi’ye, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyet¬-i Heyeti Temsilcisi olarak göndermiştir. Develi’ye gelen Kılıç Ali Bey, Erzurum ve Sivas kongrelerinde alınan kararları anlatarak, Mustafa Kemal’in pek yakında bölgeye büyük bir askeri kuvvet yollayacağını bildirmiş, halktan bu harekete destek vermesini istemiştir. Develi Kaymakamı’nın yardımları ile Kılıç Ali Bey halkı Ermenilere karşı teşkilatlandırmaya başlamıştır. Bu arada Ermeniler Haçın’de yedi Develiliyi boğazlarını keserek katletmişlerdir. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti daha fazla beklemenin yaratacağı tehlike ve sakıncaları tahmin ederek Kilikya Kuva-i Milliye Kumandanı Doğan Bey’i harekete geçirme kararını almıştır.

Gerekli asker ve silah toplandıktan sonra, Haçin’e taarruz emri 6 Nisan 1920 de verildi. Kayseri İntikam Alayı’nın da bölgeye gelmesi ile Haçın ele geçirildi. Haçın’de sağ kalan Ermeniler, Develi’ye gönderilmişler ve bunların korunmasını bizzat Develi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üstlenmiştir. Bu uygulamayla Türk milleti bir kez daha ne kadar aziz bir millet olduğunu ispatlamıştır. Develi’de Ermeniler dışında Rum azınlıklar da yer almaktaydı, fakat onlar Ermenilere karşı Türkleri desteklemişlerdir. Rumlar, 1920’de yapılan nüfus mübadeleleri ile Trakya Türkleriyle değiştirilerek Develi’den ayrılmışlardır. Develi’de bulunan Ermeni azınlık ise Halep, Suriye ve Şam’a gönderilmiştir.

CUMHURİYET DÖNEMİ

1918 yılında imzalanan Mondros müzakeresi ile Osmanlı imparatorluğunun sonunun geldiği açıkça belli oluyordu.

Bu antlaşma ile Türk milletinin bütün hakları elinden alınıyor, Türk orduları dağıtılıyor,silah ve cephanelerine el konuyordu. Serv anlaşmasıyla da Osmanlı imparatorluğu emperyalistlerce paylaşılmıştı. Adana, Gaziantep ve Maraş yöresini işgal eden Fransızlar develiye çok yaklaşmışlardı.

Develinin düşmesi düşmana büyük bir hareket sahası kazandıracak, işgal sahasını daha da genişleteceklerdi.Halk tedirgindi. 19 mayıs 1919 atılan kıvılcım yurdun her yanında olduğu gibi Develi’de de bir alev olacaktı. İlk zamanlarda az olan mücadele taraftarları daha sonradan bir çığ gibi büyüyecekti.

Kuvayı Milliye'nin Develi'de kurulması için Mustafa kemal paşa 1919 da kılıç Ali beyi develiye gönderdi.Kılıç Ali, yapılan toplantılarda, memleketin durumunun kötü olduğunu, heyeti temsiliyenin Sivas da aldığı kararı okuyarak, halkın düşman istilasına karşı hemen teslim olmayarak, silahlanıp düşmana karşı çıkmalarını, Mustafa Kemal paşanın buraya büyük bir kuvvet göndereceğini anlattı.Kılıç Ali Develi’den ümitle ayrıldı.

Atatürk ün emriyle Güney bölgesinde Kuvayı Milliye teşkilatını kurmak üzere Osman Tufan Bey ve Kemal doğan görevlendirildi.Develi Kuvayı milliyecileri kendilerine birer takma ad bularak mücadele çalışmalarını daha da artırdılar.Bu kuvayı milliyecileri arasında; belediye reisi kamberli Osman efendi(Öz demir oğlu yaşar), Yedek subay traşzade Osman(coşkun Osman bey), yedek subay veli çakı oğlu(civan bey), yedek subay hadi bey(Erdoğan bey), yedek subay Niğdeli Enver bey(Abbas bey) takma adlarını alarak çalışmaya başlamışlardı.

Haçın taarruzundan önce Kazan Oğlu Doğan Bey emrinde bulunan milis kuvvetlerine müfreze komutları tespit etmişti.Çoğu develi’ li olan Bu kumandanların başlıcalar; a) Yedek Subay Osman Coşkun Bey, b) Yedek Subay Hadi Erdoğan Bey, c) Yedek Subay Enver Abbas Bey, d) Yedek Subay Yakup Arıkan Bey, e) Yedek Subay Civan Bey, f) Yedek Subay Emin Develi Oğlu Bey, g) Yedek Subay Ali Rıza Madazılıoğlu Bey, h) Yedek Subay Tahsin Aksu Bey, i) Yedek Subay Ali Develi oğlu Bey, 16 Ekim !920 de Haçın düşmandan kurtarıldı. Taarruzdan Şehit Düşen Yedek Subay Saim’ in ismi buraya verilerek “Saimbeyli” olarak değiştirdi.

Develi'liler Kurtuluş Savaşı'nda haksızlığa tahammül edemeyerek toprakları üzerinde düşman çizmesi altında inlememek için kendilerine düşen görevleri başarı ile yerine getirmişlerdir.

Develi Deyince Seyranî ye değinmeden geçmeyelim

Develili AŞIK SEYRANİ

SENE BİN İKİ YÜZ ALTMIŞ SEKİZDE

Sene bin iki yüz altmış sekizde

Alamet dumanı çöktü çökecek

Dikilecek kudret kalmadı dizde

Ecel belimizi büktü bükecek

Bitmez oldu harmanların eyisi

Hurma tadı verir erik kayısı

Sadrıazam etsen eğer seyisi

Ölmüş eşek arar nalın sökecek

Hiç çoban koyunu güder mi dağda

Olmasa gözleri süt yoğurt yağda

Meyvası bitmedik ağacı bağda

Sökerler Seyrani daldan kökecek

XIX. yüzyil gizemci halk şiirinin büyük ustası, kuşkusuz, Seyrani'dir. Dehası, yergiciliği, taşlamacılığı, bir bakıma, gizemciliğini bastıran, haksızlığa, rüşvete, kıyıcılığa, toplumsal dengesizliklere, kaba sofuluğa, ahlaksızlığa karşı gözünü budaktan esirgemeden, korkmadan, çekin¬meden savaşım veren, bu arada inancının gereklerini de bir yana itmeden, şiirsel yapıdan, söyleyişten uzaklaşmadan, etkin, kalici şiirlerini sazıyla halk içinde söyleyen güçlü bir ozan Seyrani. Şiirlerinin çoğunun bugün de güncelliğini yitirmemiş olması, halk arasında büyük saygınlık kazanması, Seylani’nin gücünü belirlemesi bakımından ilginçtir Seyrani, Kayseri'nin şimdiki adi Develi olan Evermek ilçesinde doğmuş, yine doğduğu yerde ölmüştür. Yoksul bir mahalle imamı olan Cafer Hocanın oğludur. Asil adi Mehmet'tir. Bir saptamaya göre, 1807 yılında doğmuş, 1866 yılında ölmüştür. Ancak, bu tarihlerin doğruluğu üzerinde kuşkular da vardır. Seyranı’nın bir mezar taşı bile yoktur; bir rivayete göre şimdiki Develi Lisesinin Güney Doğu tarafında lisenin kösesinde olduğu Rahmetli Aşık Ali Çatak Bey tarafından yapılan araştırılmalar sayesinde orda olduğu rivayet edilmektedir. Seyrani ; “Can ipi ten yününden Saran kirman ular bir gün Hep kesilir sular bir gün Ecel kollarını boynuma Habersizce dolar bir gün dür bugün” der ve vefat eder. Seyrani çocukluğunda bir süre Halasiye mektebine devam eder iki yıllık bir mahalle eğitimi alır. Bir rivayete göre sekiz yıl askerlik yaptığı söylenir. Askerlik dönüsü evlenir ve Seyfullah, Nasrullah, Emine, Zeliha, Havva ve Fatma adında altı çoçuğu olur. Seyrani ismini elmasının bir sebebi hikmeti vardır. Bir yaz sabahı mescit imamı olan babasının kapısı vurulur; Cemaat dışarıda kaldı, sabah namazı vakti geçiyor denilir. Babası da Seyrani’yi mescidin kandillerini yakmakla görevlendirmiştir. Seyrani kandilleri yakmak için mescide gider, kapıyı açar ve kandilleri yanmış bulur içeri girdiğinde kandillerin titrek ışıkları altında muntazam saflar tutmuş yeşil kavuklu, ak sakallı, iri gövdeli, Mesih kıyafetli cismi nurlu bir cemaat görür. Gördügü bu manzara karsısında titrer, korkar düşer ve bayılır. Günlerce ortadan kaybolur, yavrusunun esrarengiz bir şekilde kayboluşundan dolayı validesi ağlar ve çırpınır. Tüm aramalar sonunda bir hafta sonra Köşk pınardaki gazel bağlarında babası oğlunu baygın bir halde bulur. Ne olduysa ondan sonra olur ve Mehmetlikten Seyrani mahlaslı sairliğe geçen insandır artik o. Ne olduğu sorulduğunda; yanındaki yeşil cübbelilerle Bağdat’a gidip İmam-ı Azami ziyaret ettiklerini ve geri kendisini bağa bırakıp üzüm yiyerek ayrıldıklarını söyler. Seyrani’nin kalp gözü açılmıştır artik Hak için yasar Hak için söyler, Hak için çalar sazını rakiplerini birer birer pes ettirir sözleriyle. Bir ara gururlanır kendisiyle; bağlarına doğru giderken çakıl arasında bir tilki rast gelir Seyrani Babaya ve “DUR” der tilki; suallerime cevap ver der: ona ahiret le ilgili sualler sorar ve hiç birine cevap veremez ve gururlandığından dolayı bu dersin kendisine reva görüldüğünü anlar ve su sözleri söyler; “Ağır meclislerde sıkılmaz iken Mengeneye versen bükülmez iken Seyrani aslana yenilmez iken Dedirdin tilkiye pes kara bahtım” ,der; ve düşer gurbet ellerin yollarına.Yolculuk İstanbul’adır ve dönem Abdülmecit Han dönemidir ve yedi yil ilim ve irfan tahsil eder. İstanbul’da ''bilimsel ve kültürel öğrenim'' gördüğü şiirlerinden anlaşılmaktadır. Bir yandan da Alevi-Bektaşi tekkelerine girmiştir. Tasavvuf konularını öğrenmiş yergici, taslamacı yanını acımasızca kullanmaktan çekinmemiştir. Gelenekçi halk şiirini öğrenmiştir. Seyrani XIX yy halk siniriyle tekke şiiri arasında bağlantı kuran, her iki şiir türünü birbiriyle kaynaştıran bir halk sairidir. Şiirlerinde ask ve tasavvuf konularını isler. Bazı şiirlerinde Alevi- Bektaşi edebiyatında sık sık kullanılan tasavvuf kavramları, özellikle Ehli Beyt sevgisi geniş bir yer tutar. Dili akıcı, söyleyişi kolay ve yumuşaktır. Halk deyimleri, atasözleri gibi ortak dil varlıklarını çok kullanır. Şiir konularını ( ask, günlük olaylar ) genellikle kendisi hayatından seçer. Bazı şiirlerinde çağının sosyal durumunu, ahlak çöküntülerini toplum sarsıntılarını yerici bir dille ele alır. Anlaşılan odur ki Seyrani, doğasal olarak her türlü. yanlışlıklara karşı çıkmadan, olayları, kişileri yermeden edememektedir. Bu yüzden olacak ki İstanbul’da seçkinleri yerdiği için hakkında kovuşturma açılmış, ve bir dostunun yardımıyla Develi’ye kaçırılmıştır. Bir rivayete göre Seyrani’ nin İstanbul’dan kaçışı söyle anlatılmaktadır; Dolmabahçe Sarayı yeni yapılmaktadır boşa giden masraflara bakarak saray düzenini ve bozuk düzene sürekli eleştirilerde bulunur. Bu yüzden sürekli saray tarafından tenkitler alır. Yapılan bir yarışmada birinci olur ve ödül için saraya padişah huzuruna çağırılır ve kendisine bir kürk hediye edilir. Saray çıkısında yolda gördüğü soğuktan titreyen bir garibe kürkü hediye eder. Bunu görenler padişaha hakaret diye şikayet ederler ve sürgün edilmesi istenir bunun üzerine huzura çağrılır ve sorulur: ve Seyrani “Beni Hakkin Mekanından Özge Bir Mekan Bulmak Mümkün İse Bul Gönder” der bu söz padişahın çok hoşuna gider ve affeder. Ama düzen hep tersine gitmeye devam eder ve Seyrani,de eleştirilerine sözle karşılık vererek devam eder. Artik Seyrani için ölüm fermanı çıktı çıkacaktır. Develili bir hemşerisi tarafından gizlice bir gece Develi’ye kaçırılır. Bir süre burada kalır ve daha sonra Halep’e gider ve bir müddette orada kalır. Halep ten tekrar Develi’ye döner o artik erenlerin şarabından içmiş, Hak için söyleyen bir asıktır ama maalesef Develi onun kıymetini kadrini bilmez; ancak öldükten sonra anlaşılır kıymeti ve kadri. Özellikle Orta Anadolu'da gezdiği anlaşılan Seyrani'nin ''Aşık Toplantıları''na katıldığı, düzenlenen türlü sazlı sözlü yarışmalarda hep önde gittiği anlaşılıyor. Yaşamının sonuna doğru bir sinir hastalığına da tutulan Seyrani'ye son döneminde "Deli'' dendiği saptanıyor. Seyrani'nin yaşamı acılarla, yoksulluklarla geçmiştir, bütün zorluklara rağmen Seyrani yasama sevincini hiçbir zaman yitirmemiştir. Yoksulluğunu, çektiği açıları, dik kafalı bir ozan olusuna bağlamak da, pek yanlış olmaz. Seyrani'nin yaşadığı dönemde ülkede de birtakım değişiklikler, yenilikler başlamıştır. Çağdaş okullar açılmaya, yeni mahkemeler kurulmaya başlamış, Ülkeye telgraf gelmiş çeşitli yenileşme çabaları gözlenir olmuştur. Bütün bunları Seyrani'nin yakından izlediğini, halkın üzerindeki etkileri gözlediğini, şiirlerinden çıkarma olanakları vardır. Bu bakımdan Seyrani, kendisinden önceki Ozanlar gibi alışılmış konu sınırlarını aşan, çağdaş olayların, oluşumların içine girmeye çalışan, bunları eleştirel gözle değerlendirmeye yönelen bir ozan olarak özellikle dikkati çekmektedir. Seyrani'nin bu yergici, taslamacı tavrının yani sıra içtenlikli, duyarlılıklı bir yani olduğu da görülüyor. Herhalde Seyrani, çağının da tüm halk şiirimizin de üzerinde önemle durulması gereken en güçlü, en ilginç ozanlarından biridir. Güncelliğini yitirmeme basarisini göstererek, diliyle, deyisiyle, konusuyla, ustalığıyla güçlü, saygın bir ozan Seyrani. Seyrani’nin bazı eserleri Muzaffer Sarısözen ve Dr. Recai Özdil tarafından 17 deyisi derlenmiş ve bestelenmiştir. Bunların en ünlüsü Safiye Ayla, Emel Sayın,Yüksel Uzel gibi ünlüler tarafından icra edilen, Hüsne mağrur olma ey yüzlü mahim, Niceler yokuştan inişten geçti, Sana kar etmedi feryadı ahim, Benim ahim Küh-i keşişten geçti gibi. Kendinden önce gelen halk sairleri arasinda özellikle Karacaoğlan’ın etkisi altında kalmış; kendinden sonra gelenleri de geniş ölçüde etkilemiştir.

Develi Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin Tıklayınız...

Facebook'ta paylaş




Sitemizde Bulunan Alıntı, Makale, Şiir vb. Bütün içerikler Tamamen bilgilendirme Amaçlıdır. Sitemiz Bu içeriklerden Hiç Bir Şekilde Kar Amacı Gütmemektedir. Bu yazının Yayın İlkelerini İhlal ettiğini düşünüyorsanız,İletişim den Bize bildiriniz... En Kısa Sürede Size cevap verilecektir.


19 Şubat 2009 Perşembe 18:54:38 tarihinde admin tarafından düzenlendi

İçeriğe puan verPuan ver...


Cevap yazılmadı
Cevap yazabilirsiniz Bu konuya cevap yazabilirsiniz
*
 

Bazı istatistiksel değerler 30 dakikada bir güncellenmektedir.Güncellenmeye 13 dakika kaldı.
 Derece  Konu  Mesaj  Aldığı Teşekkür
Mehmetaluc
Admin (SA)
Halkin_sairi (SA)
Canbaba
Yaren
Mehmetaluc  %50
Admin (SA)  %30
Canbaba  %3
Yaren  %2
Mavi  %2
Mehmetaluc  %20
Halkin_sairi (SA)  %14
Admin (SA)  %9
Cakir  %9
Eyalbuz  %9
İslamehli 2
Eyalbuz 2
Halkin_sairi (SA) 2
Osman7159 1
Seraphoca 1
 Bu Gün Online Olanlar  En Yeni Üyeler  Doğum Günü Olanlar
Birfani , Arslan53 , Nbterzi , Vaysal , Cooker19 , Seopak , Behlul , Durmus , Haydar , Mavi , Halife , Kemaldoganay , Beyza , Sairmahmutbaki , Halisi ,
Bugün doğan üyemiz yok
Semboller Aktif Konular & Son Konular Rastgele On Şiir Diğer İstatistikler
Yeni Konu açamazsınızYeni konu Açamazsınız
Konu Açabilirsiniz Yeni konu açabilirsiniz.
Cevap yazabilirsiniz Konuya cevap yazabilirsiniz.
Konuya mesaj yazılamaz Konu kapalı konuya cevap yazamazsınız.
(M) Moderatör
(A) Admin
(SA) Son Admin
Yalanlara Kanma Reklama Aldanma...
Yalanlara Kanma Reklama Aldanma...
Algılara Yenilmeyin....
Zavallı Müslüman...
Filistin Cephesi...
Dubai Masası & Operasyon Merkezi
Sakın Tökezlemeyin...
Atışmaya Davet
Siyonizm'in Ortadoğu'daki Hedefi
Siyonizmin Oyunları...
ÜÇ MADDELİ HADİSİ ŞERİFLER...
Berat Gecesinde Affedilmeyecek İnsanlar
Sakın Öldük Zannetmen...
SENDE Mİ ONDA MI VİRÜS BENDE Mİ
Osmanlı'nın Yıkılmasına Kapı Aralayan Filistin Ve Suriye Cephesinde Ne oldu?
...

...

...

...

...

...

...

...

...

...
Ana kategori :9
Alt Kategori :27
Toplam Konu :418
Toplam Cevap :55
Online Üye :0
Misafir :12
Toplam Online :12
En Çok Okunan Konular Cevap Alan Konular En Çok Puan Alan Konular Bu Gün Çok Okunan Konular
Hacı Taşan - Hayatı ve Bir Türkü ( Bu gün ayın ışığı...) Dinle...
Ekrem Çelebi - Hayatı ve Bir Türkü ( Olmazmıydı... ) Dinle...
Refik Başaran... (Hayatı ve Dam Başında Sarı Çiçek Dinle)
Develi Musıki Hayatına Genel Bir Bakış ve Develi Türküleri
Şiirde Kafiye Ve Redif Bilgileri...
Yıldıray Çınar - Hayatı ve Bir Türkü ( Bölemedim felek ile kozumu) Dinle...
Ümit Tokcan - Hayatı ve Bir Türkü ( Üryan geldim yine üryan giderim) Dinle...
Fon Müzikleri
3.Hece Şiir Değerlendirme Yorumları...
İmlâ Kuralları
Halk Şiirinde Hece Ve Aruz Türleri...
İmlâ Kuralları
Gözlerin... (sesli, görüntülü şiir)
Topla göçümüzü gidelim gönül...(sesli, görüntülü şiir)
Biriyiz...
Aşık Reyhani Hayatı ve Örnek Şiirleri...
Aşık Veysel Şatıroğlu Şiirlerinden Örnekler...
Şiirde Kafiye Ve Redif Bilgileri...
Ümit Tokcan - Hayatı ve Bir Türkü ( Üryan geldim yine üryan giderim) Dinle...
SERAP HOCA- UNUTMA BENİ
Rıfat ARAZ Şair-yazar (Biyografisi ve şiirlerinden örnekler...)
Dedim - Dedi Şiiri ( Seslendirme: Mustafa Zorla )
Ölme Dost!
Mustafa USTA'nın Seslendirilmiş şiirleri...
Yazık Olsun (Ayşe Yıldız )
Bu Akşam... (Video Klip Seslendiren: A..Zade)
Biriyiz...
Topla göçümüzü gidelim gönül...(sesli, görüntülü şiir)
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır.(Aşık Veysel) Şiir ve Sesli Türküsü
Ümit Tokcan - Hayatı ve Bir Türkü ( Üryan geldim yine üryan giderim) Dinle...
TÜRKİYE NİN ÜZERİNDE BÜYÜK OYUNLAR OYNANIYOR...
Taş masa ( 2 ) ( Sesli Şiir, Makberi Ahmet Akkoyun )
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır.(Aşık Veysel) Şiir ve Sesli Türküsü
Sanat müzüği...
Sokaklarımız Sürgünlük Vefasızlık Kokuyor
Ecdadımız
İran' da yakılmak istenen ateşin nihai hedefi Türkiye’ dir.
Makberî Ahmet Akkoyun Şiirden Şuura Proğramı 2
ABD ve AB kahpeliği
Halk Edebiyatında Hece Ölçüsü

https://www.halksiir.com/forum | halksiir@halksiir.com
Halksiir.com © 2007 - 2024 Tüm Hakları Saklıdır.
Bu Şairi Okudunuz mu:
Mehmet Aluç


Forum Bölümü İstatistik :
Aktif Ziyaretçi:2 Online Üye:0 Üye Sayımız:225 Onay Bekleyen:0 Bugün Tekil:53 Bugün Çoğul:428 Toplam Tekil:496264 Toplam Çoğul:2209094 İp No: 44.200.196.114

Efkan Forum V.5.0 © 2005-2007 Tasarım Kodlama Efkan Ay